17 Eylül 2011 Cumartesi

Merhaba

Sayfama hoşgeldin ziyaretçi :)

Benden istediğin herhangi bir şey var mı? 
Sana nasıl yardımcı olabilirim?

----------------------------------------------------------------------------------------------------------
Burada neler mi var?

Immhh şey ... ne yokki :) Ordan, burdan, şurdan , yorgan yastık vss :p
Devamını oku..

Esnaflardan seçmeler


Bir yerde köfteci gördüm adam tezgahını açmış çiğ köfte satıyor. Kocaman da bi tabelası var önünde fiyatların yazdığı...


Aynen iletiyorum: Kampanya


TANE: 125 bin
2 TANE: 300 bin




Devamını oku..

Asrın Aşk Şiiri


Yaşanılanları Kontrol-S ile kaydedip, 

Kontrol-Z ile geri yaşıyorum 
Ben sevdamı download edip masaüstüne alıyorum. 
En çokta ekranı kapladığın o anı özlüyorum 


Italik yürüyüşlüm, Bold bakışlı sevdiğim... 
Öyle bir halt yedim ki, sakın affetme beni 



Devamını oku..

16 Eylül 2011 Cuma

Kuşlar nasıl konuşabiliyor?

Her insan ağzıyla konuşur ama konuşabilmeyi sağlayan asıl organ beyindir. Beyinde oluşan düşünceler dilimize ve dudaklarımıza aktarılır. Hayvanlar bu nedenle konuşamaz. Papağan ve benzeri kuşların yaptıkları konuşma değil, mükemmel bir ses tınısı ezberi ve tekrardır. Sesleri ezberler ve taklit ederler. Kuşların ses organları memeli hayvanlardan farklı olarak gırtlakta değil göğüs kafeslerinn dibinde, karın boşluğunun derinliklerindedir. Kuşların doğasında ses taklit yeteneği vardır. Doğayla içiçe yaşarken diğer kuşların seslerini taklit ederek bir çeşit iletişim sağlarlar.
Devamını oku..

Yumurtanın niçin bir tarafı yuvarlak, diğer tarafı sivridir?

Eğer köşeli olsalardı kenarları dayanıklılık bakımından çok zayıf olurdu. En dayanıklı geometrik şekil küredir ama bu şekildeki yumurta yuvarlanacak olursa nerede duracağı belli olmaz. Yumurta yuvarlanınca düz gitmez. İnce tarafı üstünde dairesel bir yol çizer. Başladığı yere yakın bir noktada durur. Yani düz bir yerde kaybolması olanaksızdır. Yumurta, tavuğun yumurta kanalında küre şeklindedir.

İlerlemesi sırasında arkada kalan dairesel kasların büzüşerek hem yumurtayı ileri iterler hem de bu kısmına baskı yaparak konik biçimini sağlarlar. Yumurtanın şeklinin nedeni de budur. Sürüngenlerde bu düzenek olmadığından yumurtaları küresel biçimdedir.
Devamını oku..

Üç yaşından daha önce olanları için hatırlamıyoruz?

Bilim adamları geçmiş deneyimlerimizi saklayan hafızamızın beynimizde anıveya öykü şeklinde organize olduğunu ileri sürüyorlar. Üç yaşından küçükler bu şekilde iletişim kurma yeteneğine sahip değiller.Öykü ve anılarını anlatamıyorlar. Yer ve karakter kavramlarını anlamıyorlar. Üç yaşından küçükler düzgün konuşabildikleri,anlayış, seziş ve hafıza yeteneklerine sahip oldukları halde tüm olanları bir bütün olarak şekillendiremiyor, öyküye dönüştüremiyorlar.Hafızamız ne yaptığını ne yapıldığını 3-4 yaşlarında kaydetmeye başlıyor.
Devamını oku..

İnsan korkunca niçin dişleri birbirine vurur?


Bir insan büyük bir tehlike veya korku verici olayla karşılaşınca vücudu otomatikman savunmaya geçer. Diğer canlılarda olduğu gibi dişler ve çene savunmanın ana mekanizmalarıdır. İşte bu nedenle ilk insanlardan gelen kalıtımsal yapıdan dolayı önce çene ve dişler harekete geçer. Çenedeki kaslar titrer, bu da sanki dişler birbirine vuruyormuş gibi görüntü verir.
Devamını oku..

Yapıştırıcılar nasıl yapıştırıyor?

Yapıştırıcıların sağladığı yapışma olayı aslında kimyasal bir reaksiyondan başka bir şey değildir. Günümüzde imalatçılar yapıştırıcıları sentetik malzemeler kullanarak yaparlar. Yapışma olayında benzer veya ayrı malzemeden iki madde, bir de yapışkan gerekir. Burada en önemli görev yapıştırıcıdadır. Yapıştırıcının moleküllerinin diğer iki madde molekülleri ile birleşme eğilimi gösterir bir yapıda olması gerekmektedir.
Devamını oku..

1 Nisan şakasının nerden çıkmıştır?

1564 yılında Fransa kralı IX Charles, yıl başlangıcını Ocak ayının birinci gününe aldı. Daha önce Avrupa'da yaygın olan yıl başlangıcı Mart 25 idi. O zamanki iletişim şartlarında IX Charles'in bu kararı fazla yayılamadı. Duyanlar ise protesto amacıyla eski adetlerine devam ettiler.1 Nisan'da partiler düzenlediler. Diğerleri ise onları Nisan aptalları olarak nitelendirdiler.1 Nisan'a bütün aptalların günü adını verdiler. Bu günde diğerlerine sürpriz hediyeler verdiler, yapılmayacak partilere davet ettiler, gerçek olmayan haberler ürettiler. Yıllar sonra Ocak ayının yılın ilk ayı olmasına alışılınca, Fransızlar 1 Nisan gününü kendi kültürlerinin parçası görerek devam ettirdiler. Oradan da bütün dünyaya yayıldı
Devamını oku..

İnsanlar niçin içki kadehlerini tokuştururlar?



Bu konuda iki ayrı açıklama vardır.
1) İnsanların beş duyusunu tatmin amacıyla şarap kadehini sofrada çın sesiye tokuşturmak. Şarabın rengi, görme; diliyle tat alma; burunla koklama;eliyle dokurma,ve çın sesiyle işitme. Şarap bütün duyguları tatmin eder anlamını taşır.

2)Antik çağlarda bir insanın düşmanını yemeğe davet edip,ona zehirli içki sunması doğal sayılıyordu. Ev sahibi içkinin zehirsiz olduğunu kanıtlamak için kendi içkisini havaya kaldırır ve misafirin içkisinden bir yudumun kendi kadehine dökülmesini isterdi. Sonra aynı anda içkilerini içerlerdi. Misafir böyle durumda ev sahibine güvenini göstermek için kadehini ev sahibinin yukarı kaldırdığı kadehe hafifçe vurur, çın sesiyle içkiyi denemeye gerek olmadığını gösterirdi.
Devamını oku..

Çinliler yiyeceklerini niçin çubukla yerler?

Çinlilerin yemek yeme alışkanlıklarının yiyeceklerini çok küçük parçalar halinde yemelerinden çubuk kullandıkları anlaşılıyor.Çinde eskiden yalnızca zenginler masada otururlardı. Halkın çoğunluğu tabakları ellerinde yemek yerlerdi. Bir elleriyle tabaklarını tutar, öteki elleriyle çubuk kullanarak beslenirlerdi. Hızla artan nüfus yüzünden yiyecek sıkıntısı çeken çinliler önlerindeki yiyeceği küçük parçalar halinde çoğaltarak yiyorlardı. O zamanlar ağaç sıkıntısı nedeniyle de tahta kullanımı kısıtlıydı. Masa kullanımı bu yüzden çok zordu. Çubuklar fildişinden ve kemikten yapılırdı.
Devamını oku..

Dünyanın en çok söylenen şarkısı hangisidir?


Bu şarkı "Happy birthday to you" dur. Şarkının asıl kaynağı Amerika'lı iki kız kardeşe aittir. Orijinal adı "Good Morning to All" yani " hepinize günaydın"dır. Daha sonra güftesi değiştirilerek bütün dünyaya yayılmıştır. Fakat telif hakkı kardeşlere aittir, onlardan sonra da Warner/chappel müzik şirketine geçmiştir. Müzik ticari amaçlı kullanıldığı zaman şirkete ödeme yapma zorunluluğu vardır.
Devamını oku..

Hafta Sonu Tatili



Yarın izinliyim herkese benden tatil :p çok mutluyum, umutluyum, huzurluyum yaşasın 23 nisan :d
Devamını oku..

Yorgunum



Bugün çok yorgunum dostlar ellerim klavyeye gitmiyor , gözlerim kapanıyor ama uykum gelmiyor nereye gittiyse :) Zaten bir yakalarsam bırakmam 2 - 3 gün :p

Devamını oku..

Karamsarlık nedir ne değildir?


Bence karamsarlık;


Umutların içine eden şey! Bir nevi savunma psikolojisi; Karamsar olayım, kötü şeylere hazırlıklı kalayımcılık. Daha önce yaşananlar yüzünden geleceğe umutla bakamamak.



NE TÜR MANTIKSIZ DÜŞÜNCELER BENİ KARAMSAR, KÖTÜMSER YADA OLUMSUZ OLMAYA İTER?

  • Asla başarılı olamayacağım.
  • Hiç bir şeyi doğru yapamam.
  • İnsanlar asla değişmez.
  • Ne kadar değişmeye çalışırsam çalışayım farketmez, insanlar görmüyorlar.
  • Geçmiş tecrübelerimden biliyorum gelecek için ümitlenmenin hiç bir anlamı yok.
  • Ne kadar değişirsem değişeyim hiç bir zaman yeterli olmuyor.
  • Hayat daha kolay olmalı.
  • Hayat adil olmalı.
  • Yaşamda o kadar çok kötülük var ki, iyi bir şeyler olmasını nasıl bekleyebilirim ki?
  • Daha iyi bir yaşam için yapmam gereken çok iş var� Çok zor.
  • Yaşamın tamamı aldatmaca. Mutluluk, aşk yada başarı diye bir şey yok aslında.
  • Niye savaşayım ki? Nasılsa düzen hep aynı: zengin daha zengin olur, fakir ise daha fakir.
  • Yaşamda hiç bir şey garanti değil, ölümden başka; niye risk alıp hayatımı değiştireyim ki?
  • Niye başkaları değişmiyor? Niye hep değişmesi gereken kişi ben olmak zorundayım?
  • Niye yaşam benim için daha kolay olmuyor?
  • Bu şekilde olmamın sorumlusu ailemdir; hiç bir şey bu gerçeği değiştiremez.
  • Eğer risk alıp yaşamımı değiştirmeye kalkarsam sonuçta kaybeden gene ben olurum.
  • İnsanlar sadece bir şey istedikleri zaman bana iyi davranırlar.
  • Kimseye güvenme; Kimseye içini açma; asla risk alma ve her zaman kendine sakla.
  • Yaşamda, acı, keder ve ızdıraptan başka hiç bir şey yok.
  • Kaderim çizilmiş; Değiştirmem mümkün değil.
  • Genlerim, ailemden bana geçen huylar ve yetiştirilme koşullarım benim bu halde olmamın sebepleridir.
  • Bir kere düştün mü bir daha kalkamazsın.
  • Bütün insanların suratında maske var ve hiç kimseye güvenilmez � iyi bile görünseler.
  • İnsanların içinde iyilik olduğuna ve yaşamda değişmenin mümkün olduğuna inanmak enayiliktir.  
  • Geçmişte hep kötülük ile karşılaştım, niye gelecekte farklı olmasını bekleyeyim?
  • Eğer insanlar beni sevseydi ve destekleselerdi beni eleştirmez yada hatalarımı düzeltmezlerdi.
  • Her zaman aynı: elini uzatırsan tokat yersin.
  • Ne kadar iyi bir insan olmaya çalışırsam çalışayım işin sonunda hep aldatılan ben olurum.
  • Ben kimsem oyum, bunu değiştiremem.


 KARAMSAR, KÖTÜMSER YADA OLUMSUZLUĞU NASIL ENGELLERİM?

  • Ailem, arkadaşlarım ve diğer insanlar ile davranışlarımı inceleyebilir ve bu davranışların yaşamımda ki etkilerini tespit edebilirim.
  • Olumsuz davranışlarımın bana zararı olduğunu kabullenebilirim.
  • Olumsuz yaklaşımıma yol açan duyguları belirleyebilir ve esas sorunumun kaynağını keşfedebilirim.
  • Olumsuz davranışlarımdan dolayı duygusal olarak acı cektiğimi görebilirim.
  • Davranışlarımın başkaları üzerinde ki etkilerini gözlemleyebilirim.
  • Bu davranışların başkaları ile sağlıklı ilişkiler kurmama nasıl engel olduğunu anlayabilirim.
  • Olumsuzluğumun ardında yatan mantıksız ve geçersiz düşünceleri tespit edebilirim.
  • Olumsuz düşünceler yerine mantıklı alternatifler geliştirebilirim.
  • Olumsuzluğumun temelinde çözümlenmemiş bir öfkenin yattığını keşfedip bu öfkeden kurtulmak için çaba sarfetmeye başlayabilirim.
  • Kendi kendime yarattığım olumsuz düşüncelerin farkına varabilir ve bu kısır döngüden çıkmak için çaba sarfedebilirim.
  • Kendimle ilgili görüşümü ve kendime söylediklerimi değiştirebilirim.
  • Başkalarından beklemek yerine kendime daha çok önem vermeye, onaylamaya başlayabilir ve kendimi kabul etmeyi öğrenebilirim.  
  • Kendimi neşelendirmek için çaba sarfedebilirim.
  • Başkalarının sözleri ve davranışları ile beni üzmesine yada olumsuzluğa itmesine izin vermeyebilir ve bu davranışları göz ardı etmeyi öğrenebilirim.
  • Hata yapmam için kendime izin verebilir ve bunun insancıl bir olay olduğunu kabul edebilirim.
  • Hayatın yaşamaya değer olduğu ve hayatımın kontrolünü ele alarak fark yaratabileceğim fikrine açık olabilirim. 
  • Tembelliğimi ve inatçılığımı azaltacağıma dair kendi kendime söz verebilirim.
  • İşe kendime olan güvenimi geri kazanmaya çalışarak başlayabilirim.


Devamını oku..

15 Eylül 2011 Perşembe

Realizm (gerçekçilik) nedir?


Bilinçten bağımsız bir gerçekliğin var olduğunu kabul eden öğreti. Varlığın, insan bilincinden bağımsız ve nesnel olarak var olduğunu ileri süren görüş. Realizm bilgi kuramı açısından nesneyi özneye, bilineni bilene bağlı kılan idealizmin, kavram açısından da şeylerin yapısının gerçekliğini adlarla sınırlayan adcığın ve ortaçağın sonlarına doğru adcılığın yerini alan kavramcılığın karşıtıdır.


Felsefi anlamda iki tür gerçeklikten söz edilebilir. Bunlardan biri şeylerin yapısına, öbürü ise şeylere ilişkindir. Birincisinde zihinden bağımsız bir özün varlığı, ikincisinde ise zihinden bağımsız somut, tikel ve görülmediğinde bile temel özelliklerini koruyan deney nesnelerinin varlığı kabul edilir.


İlkçağda kendiliğinden realizm vardı. Kendiliğinden realizmciler “tımarhaneden ya da idealist düşünürlerin okulundan çıkmamış her insan, çevresinde, bilinçten bağımsız bir dünya bulunduğunu bilir” cümlesini savunuyorlardı. Buna göre taşları, toprakları, ağaçları vb. var eden insan bilinci değildir. Çünkü bunlar dünya üstünde insan var olmadan önce de vardı. Dünya, milyarlarca yılını bu doğal varlıklarıyla yaşamıştır. Bu realizm anlayışı maddeci felsefenin, bilginin ve bilimin temellerini atmıştır.


Nesnel gerçeği gerçek saymama anlamındaki ortaçağ realizminin tohumları antikçağ Yunanlılarınca atılmıştır. Elea öğretisi, Platon ve Aristoteles bu anlamda realizmin kurucularıdır. Bu anlayışlara göre gerçek, bireysel olan değil, tümel olandır. Tümellerse ancak bireysellerde var olabilirler, kendi başlarına bir varlıkları yoktur. Eşeklik bir tümeldir ve ancak bireysel bir eşekle var olabilir. Gerçek olan, eşekler ( bireysellikler) değil, eşeklik (tümel)tir. Çünkü eşekliği ortadan kaldırın, dünyada eşek kalmaz. Eşek, var oluşunu eşekliğe borçludur. Bireysel eşeklerin var oluşları bulunduğu halde varlıkları bulunmamasına karşı, tümel eşekliğin var oluşu yoktur ama varlığı vardır. Gerçek “ bağımlı var oluşu değil, bağımsız varlığı olandır”. Dünyada bulunan bütün bireysellikler varlıklarını başka bir varlığa borçludurlar, bu yüzden gerçek değildirler. Tümellerse bağımsız varlıklardır, bu yüzden gerçektirler. Bu yüzdendir ki var oluşları bulunan bireysellikler gerçek değildirler, görüntüdürler; var oluşları bulunmayan tümellerse gerçektirler.


Eleacılık, Platon ve Aristoteles temeline dayanan ortaçağ realizmi bilimsel realizm anlayışına tümüyle ters bir anlam taşır ve nesnel gerçekliğin gerçek olmadığını asıl gerçekliğin, düşünce ürünleri (geneller, tümeller, evrenseller) olduğunu ileri sürer. Tümeller gerçektirler ve tümel nesneden önce gelir. Bu, şu demektir: eşekler gerçek değildir, eşeklik gerçektir ve eşeklik eşeklerden önce gelir. Bu realizm metafizik kapsam içindedir. Tümelin nesneden önce geldiğini savunan düşünürlerin savları altında, Roma, Katolik kilisesinin evrensellik anlayışı yatar. Bundan başka Hıristiyanlık başta tanrı olmak üzere tümellere d Ortaçağ düşünürlerinin bir kısmı da tümeller sorununa mantık açısından yaklaştılar. Nesnelerin yapıları ya da ortak özleri duyulur nesnelerde var olmaları açısından, zihninde var olmaları açısından ve kendi içlerinde var olmaları açısından üçlü bir bakışla ele alınmaya başlamıştır. Bu farklı yaklaşımlar içinde, şeylerin yapısı ya da özü, yalnızca zihinde var olan tümeller anlayışının gelişmesi için gerekli zemini hazırlamıştır. Bu yaklaşımı benimseyen görüşler ılımlı realizm adıyla nitelendirilir.


Descartes “düşünüyorum öyleyse varım” ile, yöntemli düşünmenin düşüncenin kendisinden kaynaklandığını göstererek, düşüncenin dışındaki maddi bir dünyaya felsefi olarak nasıl ulaşılabileceği sorununu gündeme getirdi. Böylece Descartes ve yarım yüzyıl sonra John Locke, duyumların dışsal bir kaynağı olduğunu kabul ettiler. Cambridge Platoncuları ise duyulur nesnelerin dışsal varlığını kabul etmekle birlikte, yeni-Platoncu bir anlayışla bilgi nesnelerine daha fazla ağırlık verdiler. 18. yüzyılda Berkeley bilginin dışında duyulur bir dünyanın var olamayacağını ileri sürerken, David Hume ile bilen özne de ortadan kalktı.


20. yüzyılın başlarında filozoflar, realizmin kendi düşünce sistemleri çerçevesinde Kantçı öznelciliğin ve genel olarak idealizmin karşıtı olarak kullandılar. Yeni-realizm ile bilinebilir nesnelerin bağımsızlığı savunulurken, bilme edimi içinde, monist bir yaklaşımla bilginin içeriğinin bilinen nesne ile sayısal açıdan eşit olduğu ileri sürüldü. Eleştirisel realizm yeni-realizmin bu monist tutumuna epistemolojik bir yaklaşımla karşı çıktı ve bilme ediminin nesnesi ile gerçek nesnenin, algılanma anında sayısal açıdan iki ayrı şey olduğunu ileri sürdü.
Devamını oku..